22 Aralık 2014 Pazartesi

Vajinismus nedir?? Nedenleri nelerdir?? Belirtileri nedir??

Vajinismus vajinaya gerçek veya düşlenilen giriş denemeleriyle tetiklenmiş istemdışı bir kas kasılmasıdır. Kasılmaya bağlı olarak cinsel birleşme olamamaktadır. Tüm dünya da yaygın olarak görülmekle birlikte ülkemiz de her on kadındandan bir veya iki tanesi bu sorunu yaşamaktadır. Uzun yıllardır kadın doğum uzmanları ile psikiyatri uzmanlarının dikkatini yönelttiği bir konu olup tedavisi kesinlikle mümkün olan bir durumdur.
 
Vajen girişini adeta duvar gibi kapatan bu kasılmalar genellikle partner tarafından gözlenir ve hasta kesinlikle ilişkiye izin vermez.  Bazı hastalarda ise vajen girişinin kasılmasının yanında vücutta bel, sırt, bacak gibi bölgelerde  yaygın kasılmalarda olabilir. Bu kişiler ilişki denemeleri sonrasında günlerce yaygın kas ağrıları hissedebilirler.  Vücutta yaygın olsa da, sadece vajen girişinde olsa da bu kasılmalar kesinlikle istemdışı kasılmalardır. Kadın endişe, korku ve hatta adete bir panik atak benzeri durum nedeniyle bacaklarını kapatır, eşini ittirir ve cinselliği reddeder.
 
Vaginismus hastaları korkuya karşı bir tepki olarak kendilerini kasarak cinselliği yaşayamazlar. Normalde de insan korku karşısında içgüdüsel ve koruma amaçlı kendini kasar. Ağrı beklentisi ile kadının kendini kasması penisin vejene girişini zorlaştırmakta ve gereksiz ağrı hissine neden olmaktadır.
 
Vajinismusa neden olan sebeplerin %10’u fiziksel faktörlere bağlı iken, %90 neden psikolojiktir.fiziksel faktörler arasında özellikle kızlık zarı tipi önemlidir. Kızlık zarı ara bölmeli yada elek şeklinde olanların yanında, zarın yapısal olarak yüksek kenarlı ve kalın duvarlı olmasıda vaginismus nedenleri arasındadır. Ayrıca vajen içinde doğumsal olarak gözlenen septa olması, vajinit, bartolin apsesi, vulvar vestubilit sendromu olması diğer fiziksel nedenler arasında bulunur.  Tüm bu nedenleri saptamak basit bir jinekolojik muayene ile mümkündür.
 
Vajinismus çok büyük olasılıkla bir bilinçaltı problemidir. Geçmişte yaşanan olumsuz cinsel deneyimler ve hastanın bilinçaltına yerleşmiş abartılı korkuları en önemli nedenlerindendir. Psikolojik nedenler arasında;
 
• İlk gece ile ilgili yanlış, abartılı ve eksik bilgiler (ilk gece de çok ağrı, acı olacağı, kanamanın miktarının fazla olacağı konusundaki bilgiler)
• Ebeveynlerde baskıcı tutum olması
• Cinsel ilişkide kilitlenme ve rezil olma duygusu
• Vajinanın dar ve küçük olduğunu düşünmek ve penisin girmesinin imkansız olduğuna inanmak
• Katı ahlak kuralları, aşırı baskıcı toplumda yaşamak vebazı tabular
• Hamile kalma korkusu
• Cinselliğin suç, ayıp, günah ile eşleştirilmesi, katı aile düzeni
• Cinsel travmalar (taciz, tecavüz, ensest, fiziksel şiddet, cinsel istismar, pornografik filmlerden tiksinme, anne-babnın cinsel ilişkisine seyirci olma)
• Kızlık zarını koruma ile ilgili çocukluktan bu yana olan öğretiler
• Aşırı oto kontrolcü olma, korumacı aile düzeni.
 
Daha önce de belirttildiği üzere çoğu zaman altta yatan cinsellik ve cinsel ilişki ile ilgili duyulan kaygılar, korkuların bilinçaltına yerleşmesi ve cinsel birleşmeyi reddetmesidir.  Bilinçaltındaki bu kaygı ve korkuların yenilmesi tedavinin ana prensibidir.
 
Bazı kadınlarda bu nedenlerin hiçbirisi olmasada vajinismus sorunu yaşanabilmektedir. Bazılarına daha önce sorunları yok iken yeni gelişmiş vajinismus durumu olabilir. Doğum, düşük, kürtaj yada hoyratça yapılan jinekolojik muayeneler kadınlar üzerinde son derece etkilidir ve sonradan vajinismusa neden olabilmektedir. Çocukluk çağında yaşanan olumsuz deneyimler ve bizimki gibi toplumlarda genç kızlara kızlık zarının abartılı önemi konusundaki öğretiler bu duruma yol açmaktadır.
 
Vajinismus özelikle yüksek sosyo-ekonomik düzeyi olan, çocuksu, aileye bağımlı ve gelişimini tamamlayamamış genç kızlarda daha sık görülmektedir. Korku, özellikle genç kızların zihinlerinde büyüttüğü büyük bir penis ile vajinal yırtılmaların olacağı ve çok acı çekeceği üzerine kurulu bir korkudur. Bazıları ise vajinalarının çok küçük olduğu ve bu yüzden ilişkiye giremediklerini düşünürler. Bu kavram yanlıştır. Çünkü vajen oldukça esnek bir yapıdadır.
 
Aileleri tarafından cinsellik konusunda bilgilendirilmeyen, hatta cinsellliğin kötü bir şey olduğu ve kızlık zarının mutlak korunulması gereken bir yapı olduğu öğretilen genç kızların ilerki hayatlarında cinsel bozukluk yaşamaları oldukça yüksektir.
 
Vajinismusun belirtileri
 
Vajinismus hastaları aylar, yıllar süren evlilklerine rağmen bakireliklerini hala koruyan hastalardır. Cinsel birleşme sırasında çok acı çekecekleri, çok kanaması olacak hissi, vajinasının yırtılacak düşüncesi ve hatta ölüm korkusu gibi hislere kapılarak kendini koruma içgüdüsü ile kontrolsüz olarak kasılırlar. Vajinismus belirtileri arasında sadece cinsel ilişkiye girememe ve ilişki sırasında kasılma olması yoktur. Çok daha yaygın belirtilerde olabilir. Bunlar arasında;
 
• Jinekolojik muayene olamama
• Vajinaya fitil yerleştimeme
• Vajinal tampon kullanamama
• Vajen içine parmak sokamama, genital bölgeye ayna ile bakamama
• Cinsel ilişkinin ağrılı bir şekilde gerçekleşmesi kişide kasılmalara neden olacaktır.
 
Vajinismus tedavisi inişli çıkışlı bir yola benzer, sabır gerektirir. Güven duygusunun egemenliğinde bilişsel ve davranışsal terapiler uygulanmaktadır. Önemli olan hasta ve eşinin tedaviye karar vermesi ve devamlılığıdır.
 

2 Haziran 2014 Pazartesi

Siz hala yaptırmadınızmı!!!!!!

Tüm dünya da kadınlarda en sık görülen jinekolojik kanser serviks kanseri yani rahimağzı kanseridir. Gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı gittikçe azalmaktadır. Nedeni ise tarama programlarının düzenli yapılması ve kansere karşı koruyucu önlemlerin alınması kadınların bu konuda bilinçlenmesidir.

Serviks kanser taraması günümüzde smear testi ile yapılmaktadır. Serviks kanseri tespit edilmiş hastaların şimdiye kadar hiç tarama yaptırmadığı ya da düzensiz sık olmayan aralıklarla tarama yaptırdığı tespit edilmiştir. Serviks kanseri erken dönem de tespit edildiğinde tedavisi mümkün olmakla birlikte, geç dönemde teşhis edildiğinde maalesef tedavi başarısı düşük kalmaktadır. Smear testi ile tarama bu nedenle son derece önemlidir.

Rahimağzı kanserine yol açan nedenler;

Erken yaşta cinsel ilişki
Kadının ya da eşinin birçok cinsel partnerinin olması yani çok eşlilik
HPV
Herpes simplex virus tip 2
Kötü hijyen, düşük sosyoekonomik seviye
Sigara
Oral kontraseptifler
Siyah ırk, vitamin C, beta karoten ve folat eksikliği.

HPV bugün artık rahimağzı kanserlerinin önemli bir nedenidir. HPV (Human Papilloma Virus)'ün yaklaşık 80 den fazla tipi olmakla birlikte bazı tipleri yüksek onkojenik özellikte olup kansere neden olmaktadır. Rahimağzı kanseri ve kanser öncüsü lezyonların oluşumun da özellikle yüksek riskli HPV tipleri neden olarak tespit edilmiştir. HPV yüksek riskli tipler sadece rahimağzı kanserine değil, aynı zamanda vulva, vajen, anal ve penis kanserine de neden olmaktadır.

Günümüzde HPV aşıları Serviks kanseri ve diğer nadir görülen kanserlerin önlenmesinde geliştirilmiş aşılar olarak piyasada bulunmaktadır. HPV aşıları kansere karşı geliştirilmiş aşı değildir ama kanser oluşumuna neden olan HPV'den korunmak için geliştirilmiş ve dolaylı yoldan kanserden koruyucu bir aşıdır.

İki tip HPV aşısı bulunmaktadır. Bivalan aşı özellikle Serviks kanserlerinde en çok tespit edilen HPV tip 16 ve 18'e karşı geliştirilmiş, Quadrivalan aşı ise HPV tip 16, 18 yanında Genital siğillere neden olan HPV tip 6 ve 11'e karşı koruyucu etki oluşturmak amacı ile geliştirilmiştir. Aşılar ve etkileri ile ilgili, daha fazla tipi içermesi açısından çalışmalar devam etmektedir.

Aşı özellikle ilk cinsel deneyimi başlamamış 9-26 yaş grubunda ki kişilere yönelik olarak diye belirtilse de bu konuda üst yaş sınırı esnetilmiş 40-45 yaşa kadar cinsel deneyime bakılmaksızın uygulanmaktadır. Sadece kadınlar değil erkeklerde aşılama programına dahil edilebilmektedir.
HPV aşısı gelişmiş ülkelerdeki kadınlar tarafından tercih edilen bir aşıdır. Ülkemizdeki kadınlarımızın da bu konuda bilgi sahibi olmaları ve aşılama programı ile kendilerini HPV'ye karşı korunmaları isteğindeyiz. Jinekoloğunuz ile bu konuda mutlaka görüşme talep ediniz...

27 Mayıs 2014 Salı

Smear Testi hakkında bilmek istedikleriniz...

Smear testi (pap testi-pap smear-CVS) yada halka arasında “simir testi” olarakta bilinen test, kadınların korkulu rüyası rahimağzı kanserleri açısından bir tarama testidir. Tarama testleri tanı koydurmaz, tanı testleri yapılacak hastaları belirler. Smear testi de rahimağzı kanseri ve yıllar içinde kansere dönüşecek hücresel değişiklikleri tespit etmek ve gerekli tedavilerin uygulanması  için yapılır.
 
Smear kelime anlamı olarak yayma, sürüntü anlamına gelmektedir.Vücudumuzda hücreler sürekli yenilenmektedir. Bu yenilenme sırasında dökülen hücrelerden elde edilen sürüntülerin (smear) sitolojik olarak incelenmesi işlemidir. İlk olarak 1940 yılında  yunanlı bilim adamı George Papanicolaou tarafından uygulanmıştır ve onun adına itafen “PAP “testi olarakta bilinir.
 
Smear testi nasıl yapılır? Ağrılı mıdır?
 
Smear testi jinekolojik muayenenin bir parçası haline gelmiştir. Kesinlike ağrılı bir işlem değildir. Jinekolojik muayene sırasında spekulum ile rahim ağzı gözlendikten sonra özel bir çubuk (smear fırçası, spatul, brush) ile rahimağzından sürüntü alınır. Alınan sürüntü bir lam üzerine yayılır ve saç spreyi veya alkol ile fikse edilir. “ince yayma” olarak bilinen bu yöntemde hazırlanan materyal  patoloji bölümüne gönderilir ve incelenir. Bu yöntem eskiden daha sık yapılmakla birlikte günümüzde birçok hastane ve klinikte artık sıvı bazlı yöntem kullanılmaktadır. Rahimağzından smear fırçası ile alınan sürüntü özel sıvı dolu kaplara konularak patolojik incelemeye gönderilir. İşlem genelllikle 1-2 dakika gibi kısa sürede yapılır.
 
Smear testi yapılırken dikkat edilmesi gerekenler nelerdir??
 
Smear testinin doğru olarak değerlendirilmesi için hastanın son 24 saat içinde cinsel ilişkide bulunmamış olması gerekmektedir. Ayrıca son 72 saat içinde vajinal fitil, krem gibi tedaviler ile vajinal duş yapılmamış olması gerekir.
Adet kanamasının olduğu dönemde smear almak uygun değildir. Smear testi genellikle adet kanaması bitiminden 10 gün sonra bir dahaki adet kanamasına  kadar geçen sürede almak en doğrusudur. Kanamalı iken hekimin uygun görmesi durumunda alınabilir.
 
Hamilelik döneminde smear testi yapılabilirmi??
 
Genellikle biz hekimlerin istediği planlı gebelik ve bu planlama öncesi tüm rutin kontroller içinde smear testininde yapılmış olmasıdır. Her zaman bu mümkün olmadığı için yakın zamanda yapılmış smear testi yok ise hamileliğin ilk üç ayı içerisinde smear testi yapılabilir. Hamileleik döneminde yapılmasının hiçbir zararı yoktur.
 
Smear testinin önemi nedir??
 
Smear testi rahimağzı kanserleri yada tıbbi adı ile serviks kanserlerinin taramasında kullanılan bir yöntemdir. Tüm dünyada kadınlarda üreme sistemi ile ilgili en sık görülen kanserler içinde rahimağzı kanseri (serviks kanseri) meme kanserinden sonra gelmektedir. Tarama testleri içerisinde meme kanseri taramasında mamografi, rahimağzı kanserlerinde smear testi güvenilirliğini kanıtlamıştır. Bir tek hücrenin anormalliği ile gelişen rahimağzı kanseri yıllar içinde gelişmektedir. Normallikten anormalliğe dönüşüm içerisinde hücresel değişiklikleri yakalamak smear testindeki ana amaçtır. Bu sayede kanser oluşmadan tedavi sağlanmış olur. Yani smear testi hayat kurtarıcıdır. Smear testi  ile 1950’den yana rahimağzı kanser sıklığında  %79 azalma olduğu tespit edilmiştir.
Hücresel değişiklikler dışında smear testi ile rahimağzındaki enfeksiyonlar hakkında da bilgi sahibi olunabilir ve buna bağlı tedavi düzenlenebilir. Ayrıca  hormonal durum ve bunun rahimağzına etkisi hakkında bilgi sahibi olunur.
 
Smear testi kimlere, ne sıklıkla yapılmalıdır??
 
Serviks kanseri taraması ile kanser  tam oluşmadan hücresel değişiklik aşamasında iken tespit edilmesi ve hastalığın ilerleyip yayılmadan önlenmesi nedeniyle tüm kadınların taranması gerekmektedir.
Amerikan Kanser Derneği (ACS) ve Amerikan Obstetrisyenler ve Jinekologlar Birliği’nin (ACOG) hazırladıkları tarama klavuzlarına göre;
 
İlk tarama:                                       21 yaşında veya cinsel ilişki başlangıcından 3 yıl sonra
Kontrol aralığı:                                Her sene ya geleneksel  ya da sıvı bazlı smear (Pap) testi
                                                           Birbirini takip eden üç testin de normal bulunduğu 30 yaş üstü kadınlarda
                                                           2- 3 senede bir
Taramanın durdurulduğu sınır: Son 10 yıl içinde birbirini takip eden üç testinde normal bulunduğu 70 yaşındaki kadınlar (ACS klavuzunda geçen ) (ACOG klavuzuna göre ise üst sınır yoktur).
 
Rahimağzı kanserinin smear testi ile tarama programı ile ilgili araştırmalar yapılırken tarama programına alınan hastalar yüksek riskli ve düşük riskli olmak üzere ayırılmış. Araştırmalara göre yüksek risk grubundaki hastalar serviks kanseri için aday hastalardır.
 
Yüksek risk grubunda
 
• Human Papilloma Virus (HPV) enfeksiyonu olanlar
• Herpes Simplex Virus (HSV tip 2) enfeksiyonu olanlar
• Sigara içen bayanlar
• Cinsel yolla bulaşan hastalıkları olanlar
• Erken yaşta cinselliğe başlayanlar
• Kendisi ya da eşi çok eşli olan kadınlar
• Kötü hijyen
• Doğum kontrol hapı kullananlar
• Sosyoekonomik seviyesi düşük olan kadınlar yer almaktadır.

Risk faktörleri arasında özllikle HPV en önemli etkendir. Serviks kanseri tespit edilmiş hastaların %90 ve üzerinde HPV pozitifliği görülmüştür.  HPV aşısı özellikle HPV enfeksiyonlarından korunmada geliştirilmiş önemli bir aşıdır. Doğum kontrol hapı kullanımı ile rahimağzı kanserleri arasındaki ilişki tam olarak bilinmesede suçlanan nedenler arasında yer almıştır.
 
Sonuçlar nasıl değerlendirilir??
 
Rahimağzından alınan sürüntülerin sitolojik  incelemesi ile elde edilen sonuçlar farklı ekollere göre değerlendirilir. İlk olarak yapılan Papanicolaou sınıflamasıdır. Buna göre;
 
• Sınıf I: normal
• Sınıf II:Atipik İnflamasyon (iltihap)
• Sınıf III:Displastik hücreler (şüpheli hücreler-hafif, orta, ağır)
• Sınıf IV: Karsinoma insitu
• Sınıf V: Kanser

Bu sınıflama daha sonraki yıllarda Dünya Sağlık Örgütü ve Ulusal Sağlık Enstitüleri tarafından değiştirilmiş, servikal sitolojik tarama için yeni bir sistem geliştirmiştir. Bethesta sistemi olarak adlandırılan bu sistemde sonuçlar şu şekilde değerlendirilir;
 
• Yeterlilik ( yeterli - yetersiz)
• Tanımlama
1. Normal – İntraepitelyal lezyon ve malignite açısından negatif
2. Epitelyal – glandüler hücre anomalisi
3. Diğer
 
Epitelyal hücre anomalisi olan hastalarda anormalliklerin sınıflaması;
 
• ASCUS—önemi bilinmeyen atipik hücreler
• ASC-H—önemi bilinmeyen yüksek dereceli  atipik hücreler
• LSIL -- düşük dereceli lezyon
• HSIL – yüksek dereceli lezyon
 
Glandüler hücre anomalisi sınıflaması;
 
• AGUS – atipik glandüler hücreler
• Adenokarsinom
 
Smear testinde anormallik olduğunda tanımlama “servikal intraepitelyal neoplazi ” yani CIN’dir . CIN I  hafif  displaziyi yani LSIL’a, CIN 2 ve 3 ise şiddetli displaziye HSIL’a eşittir.
 
Smear testi sonucu normal dışında gelen hastaların mutlaka hekimleri ile sonuçlarını değerlendirmeleri, hekimlerinin önerileri doğrultusunda gerekli tarama ve tanı programına alınması gereklidir. Epitelyal ve/veya glandüler hücre anomalisi tespit edilen hastalarda mutlaka HPV tiplendirmesi yapılmalı ve hastanın kliniği ve hücre anormalliğinin tipine göre bir sonraki adım kolposkopi dediğimiz ileri tanı yönteminedir.

Smear testi ne kadar güvenlidir??
 
Rahimağzı  ile ilgili patolojilerde tarama amacı ile yapılan sitolojik incelemeler en iyi incelemelerde bile %20 yanlış negatif sonuç veriri. Bunun  anlamı smear sitoltojik olarak kötü olmasına rağmen %20 oranında normalmiş gibi sonuçlanır. Yanlış sonuçlandırma ise smear alınış şeklinin yanlışlığından patoloğun deneyimine kadar birçok faktör nedeniyle olur.
Kadınlarımıza önerim jinekolojik muayenelerini mutlaka yaptırmaları ve smear testini, sonuçlarını hekimleri ile görüşmeleri, bu konuda bilgi sahibi olmalarıdır. Unutmayalım ki en önemlisi smear testinin hayat kurtarıcı olmasıdır.
 
 

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Gebelikte yapılan ultrasonografi zararlımıdır???

Ultrasonografi gebe hastaların değerlendirilmesinde yaklaşık 40 yıldır kullanılmaktadır. İlk başlarda bu yöntem ile temel bazı soruların cevaplarını araştırmaktaydı:

• Gebelik var mı?
• Bebek canlı mı?
• İkiz mi yoksa tekil gebelik mi?
• Plasenta (eş) yerleşimi nerededir?
• Gebelik yaşı nedir?
 
Bugün ise ultrason görüntülemede teknolojik gelişmeler, yüksek frekanslı probların kullanımı ve erken gebelikte kromozomal tarama potansiyeli (ense kalınlığı gibi) gebe hastalarda ultrasonografik görüntülemeye olan ilgi artmış, gebelik takibininin vazgeçilmezi olmuştur.
 
Ultrasonografi temel olarak ana gövde, prob (transuder), monitor, kamera ve printer (yazıcı) gibi parçalardan oluşur. Çalışma prensibi ise; kulağın duyamayacağı yüksek frekanslı ses dalgalarının hasta üzerine konulan problar aracılığıyla doku ve organlara gönderilmesi ve yine bu doku ve organlardan yansıyan dalgaların prob yolu ile alınarak monitörde izlenmesine dayanır.
Özellikle bilgisayar ve endüstriyel alandaki gelişmeler ile son zamanlarda üretilen yeni teknoloji 4 boyutlu ultrasonografi (4D) ile çığır açılarak görüntü kalitesi son derece yükseltilmiştir, dört boyutlu görüntü elde edilir hale gelmiştir.
 
Ultrason ile karından (transabdominal), vajinal (transvaginal) ve rektal yoldan uygulanacak problar ile görüntü elde edilebilir.  Gebelikte daha çok transabdominal prob ve gebeliğin erken döneminde transvajinal prob kullanılmaktadır. Jinekolojik  nedenlerle karından ultrason yapılırken görüntü kalitesi açısından idrar torbasının dolu olması gerekmektedir. Vajinal prob kullanımında ise görüntü netliği daha iyi olmakta ve idrar torbası doluluğuna gerek duyulmamaktadır.
 
Ultrasonografi gebelikte, deneyimli kadın doğumcular ve radyologlar tarafından uygulanmaktadır.
 
Temel değerlendirme yaparken gebelerde bakılması gereken parametreler;
• Bebek sayısı
• Bebeğin geliş şekli
• Bebeğin duruş şekli
• Gebelik yaşı
• Plasentanın (eş) yeri
• Amnion sıvısı
• Bebekte gözle görülür antomik yapısı
• Annenin pelvik bölge kitlelerinin tanısını koymak ve değerlendirmek.
 
Ultrasonografinin günümüzde 3 türü bulunmaktadır:
 
• 2 D ultrasound ( iki boyutlu): Sadece en ve uzunluk boyutları olup derinlik boyutu olmayan  bir monitor üzerinde görüntü sağlayan ultrasonografidir.
• 3 D ultrasound (üç boyutlu): 2 D ultrasonografi ile elde edilen görüntüye derinlik katılması ve üç boyutlu görüntü elde edilmesini sağlar fakat görüntü anında üç boyutlu hale gelmez. Bunun için 10-15 dakika gibi bir süre geçmesi gereklidir.
• 4 D ultrasound (dört boyutlu): En, uzunluk ve derinlik gibi boyutları ölçüp, anında görüntü veren son teknoloji ürünlerdir. Bu sayede bebeğin gülmesi, esnemesi, ağzını açıp kapaması, parmak emmesi gibi hareketleri eş zamanlı (real time) görüntülenebilmektedir.
 
4 D ultrasonografi ile bebeğin cinsiyeti erken dönemde tespit edilebilmekte (pozisyona bağlı olarak), bazı anomaliler; yarık damak- dudak, spina bifida, ekstremite anomalileri daha erken ve kolay olarak tespit edilebilmektedir. Anne ve babaların doğacak bebeklerinin eli, ayağı, yüzü, burnu hatta  kime benzediği gibi yorumlar yapmasına imkan sağlamaktadır. Fotoğraf görüntüleri güzel anılar olarak saklanabilmektedir. Anne ile bebeği arasındaki duygusal bağ dört boyutlu ultrason ile güçlenmektedir. Ancak unutulmaması gereken nokta 4 D ultrason hiçbir zaman 2 D ultrasonun yerine geçemeyeceğidir. Çünkü 2 boyutlu ultrason iç organ görüntülemede yeterlidir. 4 boyutlu ultrason ile her zaman net görüntü almak mümkün olmayabilir. Özellikle bebeğin pozisyonu ve amnion sıvısının azlığı görüntü kalitesini bozabilmektedir.
 
4 D ultrason gebeliğin  4. ayının bitiminden itibaren yapılabilir. Güvenliği konusunda ultrason ilk çıktığı günden bu yana soru işaretleri olmuştur. Yapılan çalışmalar ultrasonun herhangi bir zararı olmadığı konusunda yeterli bilgi sağlamıştır.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Gebelik testi - b-HCG ile ilgili merak ettikleriniz!!!

HCG, tıp dilinde "humon coryonik gonadotropin", gebeliğin erken dönemlerinden itibaren kanda ve idrar da tespit edilmesi ile gebeliğin teyit edilmesinde kullanılan bir hormondur. Gebeliğin ilk zamanlarında önce kanda yükselir daha sonra idrarda yükselerek idrar testlerinin pozitif olmasını sağlar. Yapı olarak "alfa" ve "beta"  olmak üzere iki alttipi vardır. Alfa alt tipi yapı olarak vücudumuzda salgılanan diğer hormonlardan TSH ve LH hormonları ile aynı yapıya sahiptir. Beta alt tipi ise tamamen kendine özgüdür. Bu nedenle gebelik sürecinde beta alt tipinin ölçümü yapılmaktadır.
 
Beta-HCG hormonu yumurtalıklardan atılan yumurta hücresi ile erkeğin sperm hücresinin birleşmesinden meydana gelen zigotun oluşumu ile salgılanmaya başlamaktadır. Zigot, bölünerek çoğalan hücre kitlesi şeklinde kadının tüplerinden rahim içine doğru yer değiştirir. Rahim iç duvarında yuvalandıktan sonra gebelik kesesi içerisinde daha sonra plasenta ya da eş oluşumunu sağlayan, gebelik kesesini çevreleyen  "trofoblast " olarak isimlendirilen hücreler tarafından HCG hormon salınımı olur. Bu hücreler gebeliğin ilerleyen zamanlarında "plasenta" ya da halk arasında "eş" olarak isimlendirilen yapının oluşumunu sağlar. Plasenta anne ile bebek arasındaki besin-oksijen-karbondioksit alışverişinde primer organdır. Aynı zamanda gebeliğin devamı için gerekli hormon sentezinde de görev alır.
 
Görevi:
 
Gebeliğin devamı için gerekli en önemli hormon Progesteron hormonudur. İlk üç ayda progesteron salgısı yumurtalıkta yumurtanın atılmasından sonra oluşan "korpus luteum" denilen yapıdan salgılanır. HCG hormonunun gebelikte son derece önemli bir görevi vardır; korpus luteumdan progesteron hormon salgılanmasını sağlar. Plasenta oluşumu tamamlandıktan sonra yani yaklaşık 10-12 haftalardan itibaren korpus luteum geriler ve progestereon artık bebeğin eşinden salgılanmaya başlar. Bu süreçte HCG hormon seviyeleri eskisi kadar yükselmez, bir miktar düşer ve aynı seviyelerde gebeliğin sonuna kadar kalır.
 
Düzeyi:
 
Döllenme oluştuktan 8-9 gün sonra kanda tespit edilebilen HCG hormonu gebeliğin 9-10. haftalarına kadar düzenli bir artış gösterir. İki günde bir yaklaşık iki katına ( en az %66 artış) çıkar. Daha sonraki süreçte plasenta gelişimini tamamlamış ve gerekli hormon sentezini üstlendiği için HCG seviyeleri 9-10. haftalardan itibaren bir miktar düşer ve sonrasında sabit kalır.
 
HCG hormonu kan seviyesi laboratuardan laboratuara farklılık göstermekle birlikte 5-10 IU/ml değerlerinin üstüne çıktığında gebelik pozitif olarak kabul edilir. Dahan önce de  belirttiğimiz gibi yapı olarak benzer olduğu başka hormonlar nedeniyle 5 IU'ye kadar üretiliyormuş gibi görülebilir. Bunun yanıltıcılığı nedeniyle bazı labotaruarlar 5 U/ml en alt kabul ederken bazıları 10 IU/ml'yi sınır kabul etmektedir. Maksimum olarak 100 000 IU/ml seviyelerini görmektedir.
 
HCG hormonu gebelikte görülen bulantı ve kusmanın nedeni olarak suçlanmaktadır. Özellikle gebeliğin erken dönemlerinde daha az görülen, HCG'nin maksimum düzeylerine çıktığında bulantı ve kusmanında artması bu olasılığı güçlendirmektedir. HCG hormon sentezinin daha fazla olduğu çoğul gebelikler ve molar gebelikte (üzüm gebeliği) bulantı ve kusmalar tekiz gebeliklere göre daha fazla olmaktadır.
 
Anormal artış gösteren HCG...
 
HCG hormon seviyeleri normal tekiz gebeliklerde iki gün de bir iki katına ya da en az %66 artış gösterirken bazen bu artış düzenli olmamaktadır. Bu durumda seri HCG ölçümleri yapılarak gebeliğin gidişatı hakkında bilgi edineniliriz. Sık karşılaşılan durum henüz adet gecikmesi birkaç günlük iken gebeliğin tespit edilmesi ve ultrasonografi ile daha bir gebelik görülmesi söz konusu değil iken kan HCG düzeylerinin gerilemesi yani düşmesidir. "Biokimyasal gebelik " olarakta bilinen bu durumla kadınlar çok sık karşılaşmaktadır. Gebeliklerin neredeyse %50'si bu şekilde sonlanmaktadır. Daha doğrusu cinsel aktif kadınların gecikmeli olarak gördükleri adetlerinin birçoğunda biokimyasal gebelik yaşadığı çalışmalarla gösterilmiştir.
 
Dış gebelik anormal artış gösteren HCG değerlerinin diğer nedenidir. Dış gebelik gebelik ürününün rahim dışında yerleşmesi ile oluşan durumdur.
 
Molar gebelik, diğer adı mol hidatiform ya da halk arasında üzüm gebeliği olarak bilinen gestasyonel trofoblastik hastalıkların bir türü olan bu durumda da HCG seviyeleri, normal gebeliğe göre daha fazla ve düzensiz artış ile kendini gösterir. Bu hastalık bebeği, plasenta ve zarlarını oluşturan hücrelerin anormal şekilde bölünmesine bağlı olarak meydana gelir. Kanserleşen tipleri olduğu gibi komplet mol ve parsiyel mol olmak üzere iyi huylu iki tipide bulunmaktadır. Komplet molde plasentayı oluşturan hücrelerde anormal artış ve bu hücrelerde ödem, şişlik nedeniyle üzüm benzeri şekilde ultrasonda tipik bir görüntü oluşturur. Buna kar yağdı manzarası denilmektedir. Ultrasonografik incelemede fetüs görünümü olmaz. Hastalar genellikle adet gecikmesi ve beraberinde gebelik testinin pozifleşmesi ile rutin kontrole geldiklerinde tanı alırlar ya da kanama olması üzerine yapılan küretaj işleminin patolojik incelemesi sonucunda tanı alır. İyi huylu diğer tip ise parsiyel molde kromozom yapısı bozuk fetüs ile birlikte yine şişmiş, ödemli plasenta görünümü vardır. Her iki durumda da gebelik devam ettirilemez sonlandırılması gerekir. Tedavi de vakum küretaj yöntemi kullanılır ama kanama riski nedeniyle hastane ortamında yapılması gerekli ve istenildiği takdirde kan, transfüzyon için hazır edilmelidir. Hastaların takiplerde HCG değerleri sıfır olana kadar bakılması gerekir. Üzüm gebeliği yaşayan kadınların kesinlikle 1 yıl korunması gerekmektedir. Gestasyonel trofoblastik hastalıkların diğer tipleri kanseröz gelişim göstermektedir. Tedavi bu durumda çok daha farklı olmaktadır
 
Yine yumurtalık kanserlerinin bazı tiplerinde ve mesane kanseri gibi kanserlerde de hasta gebe olmadığı halde gebelik testi değerleri anormal olarak pozitif olabilmektedir.
 
Çoğul gebelikler de  plasenta hacim olarak daha fazla olduğu için salgılanan HCG düzeyi de daha fazla olmaktadır.
 
Gebelik testi...
 
Adet gecikmesi yaşayan her kadının aklına öncelikle gebelik gelmelidir ve mutlaka gebelik testi yapmalıdır. Adet gecikmesi her zaman gebelik anlamına gelmez ama eğer düzenli korunma yöntemi kullanmıyorsanız mide-bulantısı, kusma, göğüslerde hassasiyet, halsizlik, uyku hali, kasık ağrıları, karında şişlik gibi bulgularınız varsa gebe olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumda mutlaka doktorunuzdan randevu alın ve muayene olun. Gebeliğin kesin bulgusu ultrason ile bebeğin gözlenmesi ve kalp atışlarının duyulmasıdır. Gebelik testi ile çok nadiren de olsa yanıltıcı olabilmekte ya da yukarıda anlatıldığı gibi anormal gebelikler nedeniyle de pozitif olmaktadır.
 
Gebelik testleri iki türlüdür: kan testi ve idrar testi
 
Kan testi beklenilen adet tarihinizdeki gecikme ile birlikte pozitifleşir. Tahmini olarak beklenilen adet tarihindeki kan HCG değeri 100 IU/ml kadardır. Normal gelişen gebeliklerde iki günde bir iki kat artarak sentezine devam edilir. İdrar testleri ise kan HCG seviyeleri artıkça ortalama 1 hf sonra ancak pozitifleşmeye başlar. Eczanelerde satılan bu testler kullanım kolaylığı nedeniyle  sık başvurulan testlerdir.  Hastalara önerim aldıkları testleri prospektüslerini dikkatlice okumaları, son kullanma tarihine dikkat etmeleri ve doğru bir şekilde yapmaları. Gebelik beklentisi olan bayanlarda negatif sonuçlar hüsran yaratabilmektedir. Erken dönem de yapılan test ile negatif sonuçlar alınsa bile adet gecikmeniz devam ettiği sürece doktorunuza başvurarak kan gebelik testi yaptırabilir, sonucu teyit edebilirsiniz.
 
 
 
 

16 Mayıs 2014 Cuma

Kürtaj sonrası neler yapmanız gerekli!!!!

Kürtaj istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması için yapılmakta olan bir tıbbi prosedürdür. Tıp dilinde küretaj olarak isimlendirilir ve gebelik sonlandırılması dışında başka amaçlar içinde yapılmaktadır (tanı ve tedavi amaçlı).

Küretaj işlemi sonrası hastaların dikkat etmesi gereken bazı durumlar vardır:
  • Doktorunuzun önerdiği ilaçları antibiotik ve analjezikler mutlaka kullanılması gerekir
  • İşlemden sonra 1 hf -10 gün içinde mutlaka doktorunuza tekrar kotrole gitmeniz gereklidir.
  • İşlem sonrası cinsel ilişki en az 3 hafta sonrasına ertelenmelidir. Tıbbi nedenlerle (ölü gebelik veya anomalili gebelik sonlandırması) küretaj yapılmışsa tekrar gebe kalmak için en az 3 ay beklemeniz gerekir.
  • Banyo yapmanızda sakınca yoktur. Ayaktan ılık su ile duş şeklinde banyo yapabilirsiniz ama vajinal duş enfeksiyon riski nedeniyle kesinlikle önerilmez.
  •  Doğum kontrol yöntemlerinden Spiral küretaj işlemi sonrasında hemen takılabileceği gibi işlemden sonra ilk adet esnasında takılması daha doğru olacaktır. Yine doğum kontrol hapına ilk adet ile başlanması gerekir ama işlemden hemen sonrada başlanabilir.
  • İstenmeyen gebeliğin sonlandırılması işlemi yani küretaja alternatif haplar ya da düşük hapı gibi ilaçlar henüz ülkemizde bulunmamaktadır. O nedenle hastaların bu tarz yollara başvurması yanlış ve risklidir.
  •  Küretaj sonrası şiddetli karın ağrısı, adet kanamasından daha şiddetli kanama olması, kötü kokulu akıntı, ateş gibi şikayetlerinizde mutlaka hekiminize tekrar başvurmanız gerekir.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Üçlü test-Dörtlü test gebelik takibinde mutlaka yaptırılmalımıdır??

ÜÇLÜ TARAMA TESTİ - DÖRTLÜ TARAMA TESTİ
 
 
Gebeliğin 16-20. gebelik haftasında yapılır. Bu hafta arasında "üçlü test" veya "dörtlü tarama" testi yapılmaktadır. Anne kanından serum B-HCG, AFP (alfafetoprotein), uE3 (unkonjuge estriol) değerleri ile ultrasonografik  olarak ölçülen bebeğin BPD(biparyetal çap) ölçümü ve gebelik haftası, anne yaşı ve diğer durumlar göz önüne alınarak ikili tarama testinde olduğu gibi risk belirlenir. Dörtlü tarama testinde ise anne kanında yukarıda bahsedilen üç maddeye  dördüncü olarak inhibin A denilen bir madde de eklenir. Bu sayede test dört parametre nedeniyle dörtlü test olarak isimlendirilmiştir.
 
Üçülü veya Dörtlü tarama testleri ile ikili tarama testinde olduğu gibi Trizomi 21 ve Trizomi 18 gibi kromozomal hastalıklar açısından tarama yapılır. Bu testlerin ayrıcalığı, Nöral Tüp Defektleri (NTD) olarak bilinen bebeğin beyin, omurilik ve sinir sistemi ile ilgili anormallikleri ile ilgili taramada yapmasıdır. Halk arasında bebeğin sırtında açıklık şeklinde bilinen nöral tüp defektlerinde  serum AFP seviyelerinin yüksekliği dikkat çekicidir.
 
Test sonuçları ne zaman çıkar?
 
İkili tarama testinde olduğu gibi labaratuarlar arasında farklılık olmak üzere genellikle 2-3 günlük süre içinde sonuçlanmaktadır. Devlet hastanelerinde yoğunluk nedeniyle daha geç tarihlerde çıkmaktadır (yaklaşık 1 hafta-15 gün).
 
Hangi Testi yaptırmak daha doğrudur?
 
Tarama testlerinin tanı koydurucu özelliği yoktur. Orjinal populasyonda bir hastalık açısından yüksek risk taşıyan alt grubu tespit etmektir. İkili tarama testinin Down sendromulu bebekleri yakalama oranı %85 iken, bu oran Üçlü tarama testinde %75, dörtlü tarama testinde ise %80-85 arasındadır.
 
Test sonuçları değerlendirilirken sınır değer 1/270'dir. Üstündeki değerler (1/200,1/100,1/50... şeklinde) yüksek riskli kabul edilir ve hasta eğer isterse Trizomi 21,18 açısından kesin tanı koymak için amniosentez yöntemi ile karnından su alma işlemi yapılarak genetik inceleme sonucunda tanı konulur.
 
Nöral Tüp Defektleri (NTD), kalp anomalilerinden sonra ikinci sıklıkta görülen anomalilerdir. NTD'de tarama testi serum AFP değerine bakılarak yapılır. AFP değeri 2,5 mom üzerindeki değerler yüksek riskli kabul edilir. AFP yüksekliğinin tek nedeni NTD'ler değildir. Bazı anomalilerde karın duvarı defektleri, sindirim sistemi anormaliklerinde, oligohidramnios olarak isimlendirilen bebeğin suyunun azaldığı durumlarda, böbrekler ile ilgili anomalilerde, fetal tümörler (sakrokoksigeal teratom), anne karnında gelişme geriliği olan durumlarda, gebeliğin hipertansif hastalıklarında da yükselebilir. Nöral Tüp Defektleri açısından yüksek riskli gebeliklerde ultrasonografi ile ayrıntılı inceleme gerekir. Bu tür anomaliler ayrıntılı ultrason ile yüksek oranda tespit edilirler.  Ayrıntılı ultrason incelemesi  normal ise ailenin isteği doğrultusunda kesin sonuç alabilmek için amniosentez yöntemi ile anne karnından su alınarak amnion mayi AFP ve Asetilkolinesteraz değerleri ölçülür. Eğer bu değerler yine yüksek çıkarsa bebekte açık Nöral Tüp Defekti oranı %99'yükselir. Özellikle küçük Nöral Tüp Defektleri ultrasonografi ile gözlenemeyebilir. Anne kanı AFP değerleri yüksek (2,5 mom üzeri) olan hastalar eğer amniosentez kararı aldıysa eş zamanlı fetal karyotip çalışmasıda önerilebilir. Özellikle 35 yaş ve üzeri kadınlarda kromozomal anomali riski nedeniyle hasta amniosentez işlemi ile bebeğinin kromozomal bir hastalığı olup olmadığı konusunda fikir sahibi olabilir.
 

8 Mayıs 2014 Perşembe

İKİLİ TARAMA TESTİ NEDİR? NE ZAMAN YAPILIR?

Birinci trimester tarama testi, "ikili tarama testi" veya halk arasında zeka testi olarak bilinen test için en uygun süreç gebeliğin 11-14 . haftaları ya da ultrasonografik olarak ölçülen baş-popo mesafesinin (CRL) 45-84 mm arasında olduğu dönemdir. Bu test ile bebeğin kromozomal hastalıklardan Down sendromu (trizomi 21) ve Edwards sendromu (trizomi 18) sahip olup olmadığı ile ilgili risk belirlenir. Bu sendroma sahip bebeklerin zeka geriliği ve bazı organ anomalileri olduğu için halk arasında zeka testi olarak bilinir, aslında zeka seviyesini ölçen bir test değildir.
 
İkili tarama testinde anne yaşı, kilosu, sigara içip içmediği, şeker hastalığı varlığı, daha önceki bebeklerinin durumu, tüp bebek olup olmadığı bilgisinin yanında ultrasonografik olarak belirlenmiş baş-popo mesafesi (CRL), gebelik yaşı ve biokimyasal olarak kanda bakılan serbest B-HCG ile PAPP-A değerlerinin kombine edilmesi formüle edilerek belirlenen risk taramasıdır. Sonuç düşük riskli veya yüksek riskli olarak belirlenir. Bizim için sınır değer 1/270'dir. Üzerindeki değerler (mesela 1/150, 1/50...) yüksek riskli kabul edilir.
 
İkili tarama testi ile Down sendromlu bebeklerin %85'i tespit edilebilmektedir. İkili tarama testi ile Down sendromu ve benzer sendroma sahip bebeklerin tanısı konulamaz sadece riskin yüksek ya da düşük olması ile ilgili bilgi edinilir. Tanı koymak için CVS (chorion villus sampling) veya amniosentez (karnından su aldırma işlemi) yapılması gerekir.
 
İkili tarama testine burun kemiği ölçümü (nasal bone) eklenirse testin Down sendromu ve benzer kromozomal hastalıkları tespit etme ihtimali %98'e yükselmektedir. Burun kemiği ultrasonografik olarak varlığı veya yokluğu açısından değerlendirilir. Down sendromlu bebeklerin yaklaşık %70'inde nasal(burun)  kemik görülmemektedir.
 
İkili tarama sonucu düşük riskli olan hastaların sonuçları normal olarak değerlendirilir. Belirtilmesi gereken önemli bir nokta da bu testin sadece kromozomal hastalıklardan Trizomi 21 ve Trizomi 18 hakkında bilgi verir. Diğer anomaliler mesela kalp hastalıkları, böbrek ya da mide barsak sistemini ilgilendiren  hastalıklar açısından bilgi vermez.
 
TEST SONUÇLARINI NE ZAMAN ÇIKAR?
 
Test sonuçları labaratuardan labaratuara göre farklılık göstermekle birlikte iki üç gün içinde çıkmaktadır. Devlet hastanelerinde hastane yoğunluğu nedeniyle bir hafta on beş günde ancak sonuçlanmaktadır.
 
TEST ÜCRETİ NE KADARDIR?
 
Fiyatlar yine labaratuar fiyatlarına göre değişmekte olup 150-250 TL arasında değişir.
 
SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ...
 
Gebelikte ikili test ve diğer tarama testleri günümüzde rutinde her hastaya önerilmektedir. Bu testi yaptırıp yaptırmamak tamamen ailenin kararıdır. İkili test ve diğer testlerde olduğu gibi amaç kromozomal anormalliklerden trizomi 21,18,13 hastalıkları açısından yüksek riskli hastaları belirlemek ve yine isterlerse tamamen kendi kararları doğrultunda hastalık yada anomali tespit edilen gebeliklerini sonlandırmaktır. Hastalıklı gebeliklerde  yasal olarak 24. gebelik haftasına kadar düşük yaptırılarak gebelik sonlandırılabilmektedir. Önemli olan hastanın Down sendromlu da olsa gebeliğin devamı hakkındaki kararıdır.
 
Modern bilgilerin ışığında İkili tarama testi Down sendromunu belirlemede en değerli testtir. Eğer bu testi yaptıramadıysanız veya süreyi kaçırdıysanız üçlü veya dörtlü tarama testini yaptırabilirsiniz.
 

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Kürtaj (küretaj) nasıl yapılır??

Dikkatli bir jinekolojik muayene sonrasında vajene spekulum yerleştirilerek rahim ağzı gözlenir duruma getirilir. Vajen antiseptik solüsyonlarla temizlenir. Rahim ağzı "teneculm" denilen alet ile tutularak rahmin düz bir konum alması sağlanır. Eğer lokal anestezi altında yapılacaksa rahim ağzına uyuşturucu iğne enjekte edilir. Takiben  karmen kanülü dediğimiz plastik yapıda steril kanüller rahim ağzından içeri sokularak  negatif basınçlı enjektör yardımıyla işlem gerçekleştirilir. Ortalama 5-15 dakika sürmektedir. Daha önce doğum yapmamış veya sezeryan olmuş hastalara genel anestezi önerilmektedir. Genel anestezi altında kürtaj işlemi anestezi uzman doktoru eşliğinde  damar yolundan uyuşturucu ilaç verilerek yapılır ve tüm işlemler hasta uyuduktan sonra başlar.  Hasta sadece damar yolu açılması sırasında duyduğu acı dışında ağrı hissetmez. İşlem bittikten sonra vajen tekrar antiseptik solüsyonla temizlenir. Lokal anestezi sonrasında hasta 15 dakikada, genel anestezi alan hastalar ise 30-40 dakika sonrasında evine gönderilir.
 
Tecrübeli kişiler tarafından uygulanıldığı takdirde, normal gebelik haftalarında yapılan kürtaj işlemi sırasında oluşabilecek riskler oldukça azdır.

29 Nisan 2014 Salı

Gebelik takip süreci....

Doğum öncesi bakımın temel amacı; sağlıklı bebek dünyaya getirmektir. Bu amaca ulaşırken göz önünde bulundurulması gerekenler arasında; gebelik yaşının erken ve doğru şekilde belirlenmesi, riskli hasta grubunu belirlemek, gebelik takibinde yaşanan problemleri belirlemek, araştırmak, eğer mümkünse en aza indirmek yada önlemek, anne ve fetüsun sağlık durumunu değerlendirmek ve eğitim ile iletişim bulunur. Gebelik takip sürecinde hastanın 28. gebelik haftasına kadar 4 hafta aralarla yani ayda bir muayene olması gerekirken, 28-36. gebelik haftaları arasında 2 haftada bir, 36. gebelik haftasından doğuma kadar haftalık muayene olması gerekir.
 
Her muayenede yada vizitte adım adım annenin ve bebeğin iyilik hali değerlendirilir.
 
Fetüs’te
• Kalp hızı
• Büyüklüğü yada gelişimi
• Amniotik sıvı
• Aktivite
• Gelen kısım ve pozisyonu( ileri gebelik haftalarında)
• Plasentanın yerleşimi
Anne ‘de
• Kan basıncı
• Kilo
• Semptomlar (bulantı-kusma, başağrısı, karın ağrısı, idrar yaparken yanma, kanama, vajinal akıntı...)
• Vajinal muayene (ileri gebelik haftalarında) değerlendirilir.
 
İlk visit:
İlk vizitte en önemli durum gebelik yaşının, haftasının belirlenmesidir. Normal yollarla gebe kalmış kadınlarda son adet tarihi gebelik yaşını belirleme de kullanılan zamandır. Tüp bebk tedavisi ile gebe kalma söz konusu ise embriyo transfer tarihi kullanılır. Eğer hasta son adet tarihini hatırlayamıyorsa ultrasonografi ile yapılan ölçüm ve haftaya göre hesaplama yapılır.
 
Planlı gebeliklerde ilk vizit gebeliğin 6-8. haftaları arasında gebelik testlerin pozitifleşmesinin ardından yapılır. Ultrasonografi ile fetal kalp atışları duyulduktan sonra hastaya bazı testler yapılması gerekir. Bunlar:
 
• Hemogram
• Kan grubu ve Rh tiplendirme
• 21 yaş ve üzerindeki kadınlarda smear
• Tiroid fonksiyon testleri
• Tam idrar tahlili ve idrar kültürü
• Açlık kan şekeri, ALT/AST, üre, kreatinin
• HIV, HCV, HbsAg değerleri
• TORCH grubu enfeksiyon markerları
• VDRL (sifiliz testi)
 
İkinci visit:
 
Gebeliğin 11-14. haftalarına gelindiğinde ikinci vizit yapılmalıdır. Birinci trimester tarama testi, "ikili tarama testi" veya halk arasında zeka testi olarak bilinen test için en uygun süreç gebeliğin 11-14 . haftaları ya da ultrasonografik olarak ölçülen baş-popo mesafesinin (CRL) 45-84 mm arasında olduğu dönemdir. Bu test ile bebeğin kromozomal hastalıklardan Down sendromu (trizomi 21) ve Edwards sendromu (trizomi 18) sahip olup olmadığı ile ilgili risk belirlenir. Bu sendroma sahip bebeklerin zeka geriliği ve bazı organ anomalileri olduğu için halk arasında zeka testi olarak bilinir, aslında zeka seviyesini ölçen bir test değildir.
 
İkili tarama testinde anne yaşı, kilosu, sigara içip içmediği, şeker hastalığı varlığı, daha önceki bebeklerinin durumu, tüp bebek olup olmadığı bilgisinin yanında ultrasonografik olarak belirlenmiş baş-popo mesafesi (CRL), gebelik yaşı ve biokimyasal olarak kanda bakılan serbest B-HCG ile PAPP-A değerlerinin kombine edilmesi formüle edilerek risk belirlenir. Sonuç düşük riskli veya yüksek riskli olarak belirlenir. Bizim için sınır değer 1/270'dir. Üzerindeki değerler (mesela 1/150, 1/50...) yüksek riskli kabul edilir.
 
Üçüncü vizit:  

Gebelik kontrollerinizin üçüncüsü 16-20. gebelik haftasında yapılır. Bu hafta arasında "üçlü test" veya "dörtlü tarama" testi yapılmaktadır. Anne kanından serum B-HCG, AFP (alfafetoprotein), uE3 (unkonjuge estriol) değerleri ile ultrasonografik  olarak ölçülen bebeğin BPD(biparyetal çap) ölçümü ve gebelik haftası, anne yaşı ve diğer durumlar göz önüne alınarak ikili tarama testinde olduğu gibi risk belirlenir. Dörtlü tarama testinde ise anne kanında yukarıda bahsedilen üç maddeye  dördüncü olarak inhibin A denilen bir madde de eklenir. Bu sayede test dört parametre nedeniyle dörtlü test olarak isimlendirilmiştir.
 
Üçlü veya Dörtlü tarama testleri ile ikili tarama testinde olduğu gibi Trizomi 21 ve Trizomi 18 gibi kromozomal hastalıklar açısından tarama yapılır. Bu testlerin ayrıcalığı, Nöral Tüp Defektleri (NTD) olarak bilinen bebeğin beyin, omurilik ve sinir sistemi ile ilgili anormallikleri ile ilgili taramada yapmasıdır. Halk arasında bebeğin sırtında açıklık şeklinde bilinen nöral tüp defektlerinde  serum AFP seviyelerinin yüksekliği dikkat çekicidir.
 
 
Dördüncü visit:
 
Gebeliğin 22-24. gebelik haftasında 4. muayene zamanınız gelmiştir. Bu haftalar arasında yaptıracağınız test ayrıntılı ultrasondur. Organ taraması olarakta bilinen bu inceleme bebeğinizin durumu hakkında ikili, üçlü veya dörtlü testler kadar önemli bilgiler verir. Ayrıntılı ultrasonografi ile bebeğin tüm organ sistemleri ile el, ayak, yüz, kafa gibi fiziksel yapılarda herhangi bir anomali yada kusur olup olmadığı araştırılır. Bazı durumlarda ultrasonografi ile anomali tespit edilemeyeceği gibi organların çalışma durumu ile ilgilide çok fazla bilgi sahibi olunamaz.  
 
Tüm gebeliklerin takibinde gebeliğin 18-24 haftaları arasında ayrıntılı ultrasonografi yaptırması önerilir. En ideal zaman 22-24 haftalar arasındır. Bebeğin ya da gebeliğin gidişatında yüksek risk tespit edilmesi durumunda bir üst merkez de inceleme istenir.
 
Kliniğimizde son teknoloji, 4D (4 boyutlu) özelliği de olan ultrasonografi kullanılmakta olup hastalara tüm ultrason incelemesi CD kaydı şeklinde verilmektedir.
 
Beşinci vizit:
 
24-28. gebelik haftası aralığındaysanız sıradaki testiniz "şeker yükleme testi". Diabet yada Şeker hastalığı gebelikte en sık görülen tıbbi komplikasyondur. Şeker hastalığı ile komplike olmuş gebeliklerin dikkatli şekilde takip edilmesi gerekmektedir. Kan şekeri yüksek olan kontrolsüz gebeliklerde bebeğin anne karnında ölümüne varan ciddi durumlar söz konusu olabilmektedir. Şeker hastalığı tanısı geblik öncesi konulmuş ise buna Pregestasyonel Diabet denilirken, ilk kez gebelik sırasında ortaya çıkmış ise bunada Gestasyonel Diabet denilmektedir. Ülkemizde birçok kadın doktora gebelik ile başvurması nedeniyle gebelikte yapılan diabet taraması ile tanı koymak yada önlemek için en güzel fırsatı sunar.
 
Kan uyuşmazlığı olan gebeler gebeliklerinin 28. haftasında kan uyuşmazlığı ile ilgili test (indirekt coombs) sonucu negatif ise kan uyuşmazlığı iğnesini yaptırabilirler.
 
 
Altıncı visit:
 
28. gebelik haftasından sonra  takipleriniz 2 hf ara ile olacaktır. Bundan sonraki takiplerinizde gebelikte mutlaka yapılması gereken ayrıcalıklı bir test yoktur. Rutin kontrollerinizde bebeğin gelişimi, annenin ve bebeğin iyilik hali değerlendirilecek, annenin kilo alımı ve tansiyon takipleri yapılacaktır.
 
Özellikle gebeliğin tansiyon hastalığı olarak geçen  Preeklampsi ve Eklampsi gibi hastalıklar açısından tetikte olmak gerekir. 32. gebelik haftasında kan değerlerinizin ve idrar tahlilinizin hiçbir şikayetiniz olmasa da kontrol edilmesi gerekir. 34. gebelik haftasından önce erken doğum riskiniz varsa bebeğin akciğer gelişimini sağlayan ilaçların (betametazon) verilmesi gerekir.
 
Yüksek riskli gebeliği olmayan hastalar 36. haftalarından itibaren haftalık takibe alınırlar. Normal doğum planlayan gebeler 41. gebelik haftasına kadar takip edilebilirler. Takipte annenin kilosu, tansiyonu ölçülür. Fetüs ultrasonografi ile değerlendirilir; gelişimi, gelen kısım, amnion sıvısı, plasentanın yeri belirlenir. Anne doğum ağrıları ve doğum belirtileri hakkında bilgilendirilir. Biofizik skorlama ile bebeğin iyilik hali değerlendirilir. NST biofizik skorlamanın içinde yapılması gereken bebek kalp atımları ile rahim içi basınçı gösteren en az 15 dakika boyunca sürdürülmesi gereken bir testtir.  Gerekli görüldüğü takdirde 20. gebelik haftasından itibaren yapılabilir.
 
Anne adayları; suyunuz gelir, kanamanız olur, bebek hareketlerini hissetmiyorsanız, 5 dakikada bir düzenli gelen kasılmalarınız varsa mutlaka doktorunuzu arayın durumunuz hakkında bilgilendirin. Bebeğinizi kucağınıza almaya artık çok az kaldı...
 
 
 
 
 

22 Nisan 2014 Salı

Anne Sütü ve Emzirme

 
 
Anne sütü yeni doğan bebekler için en mükemmel besindir. Birçok çalışma, anne sütünün inek sütü gibi diğer canlıların sütüne karşı çok önemli üstünlükleri olduğunu göstermiştir. Her canlı da olduğu gibi doğumdan hemen sonra doğum şekline bakılmadan (normal doğum-sezaryen) emzirmek gerekir. Çünkü doğum sürecinde bebek çok yorulur ve acıkmıştır.
 
Anne sütünün özellikleri nelerdir?
 
Anne sütü her bebek için en iyi, en doğal ve en taze besindir.
• Her zaman temiz ve mikropsuzdur
• Daima hazır ve bedava. Özel harcama gerektirmez.
• Tamamıyla ve kolaylıkla sindirilir.
• İshal, karın ağrısı ve kabızlık daha az görülür.
• Bağışıklık sistemini güçlendirir, enfeksiyonlara karşı koruyucudur.
• Bebeklerin daha zeki olmasını sağlar.
• Bebeğin su ihtiyacını tam karşılar, ayrıca su verilmesine gerek yoktur.
• Doğumdan sonra gelen ağız sütü, bebeği hastalıklardan korur.
• Bebekle anne arasında özel sevgi bağı kurulmasını sağlar.
Emzirme, annenin sağlığını korur, meme ve rahim kanseri olma riskini azaltır.
 
 
Dünya sağlık örgütü ve UNİCEF anne sütü ile beslenmenin doğumdan hemen sonra başlanmasını, ilk altı ay sadece anne sütü verilmesini ve emzirmenin altı aydan sonra uygun besin takviyeleriyle iki yaş ve üzerine kadar devam etmesini öneriyor. Bebekler her ağladığında emzirilmelidir. Yapay meme veya emzik verilmemelidir. Yenidoğan bebekler genellikle günde 8-10 öğün emmek isterler. Bebeğin emme sıklığı daha sonra giderek azalır.

18 Nisan 2014 Cuma

SMEAR TESTİNİZİ YAPTIRDINIZ MI???



Amerika’da rahimağzı kanseri meydana gelmiş hasta sayısının rahimağzı tarama programı ile son 30 yılda %50’den daha fazla azaldığı tespit edilmiş. Rahimağzı kanseri tespit edilmiş hastaların çoğunluğunda ya daha önce hiç smear testi yapmadığı ya da yetersiz tarandığı gözlenmiş. Rahimağzı kanser tanısı almış hastaların yaklaşık %60’ının yetersiz tarama yaptırdığı yani smear testini düzenli yaptırmadığı belirlenmiş.

Siz de rahimağzında meydana gelen hücresel değişikliklerin erken dönemde tespit edilmesini sağlayan smear testinizi yaptırmadıysanız hemen yaptırın...